2 Ekim 2008 Perşembe

İş Yaşamı ve Yaşanan Sorunlar

Günümüzde artık kadın erkek herkes iş yaşamına bir bir adım atmakta. Bu atılan adımlar genelde üniversite eğitimi bittikten hemen sonra ya da kişi iş bulma sürecinin sonuna geldikten sonra atılmaktadır. Kişi, üniversite eğitimi süresince bölümü hangi dersleri almasını gerektiriyorsa alır ve aldığı bu derslerin kendisini neye ve nereye hazırlayacağını bilmeden okulu bitirir. Okulda okuduğu süre içerisinde sanki hayatının en büyük amacı okulu bitirmekmiş gibi bu amaç doğrultusunda çalışır ve odaklandığı nokta da hep bu amaç olur. Halbuki hayat okul bittikten sonra başlamaktadır.
Şu anda var olan üniversite eğitim sistemimizi düşünürsek kişinin okulda öğrendikleri daha çok teorik seviyede kalan, sınavda başarı kazanmaya yönelik kavramlar olmaktadır. Bu kavramları ve bilgileri kişi öğrenir öğrenmesine ve sınavlarını da geçer fakat okulu bitirip iş hayatına atıldığı zaman okuldakinden çok farklı bir “öğrenme ve sınav” sürecine tabi tutulur. Artık ezberleyip akılda tutması gereken kavramlar yoktur fakat ancak yaparak ve yanındakilere sorarak öğrendiği “yapması gereken işler” vardır. Artık derslerini dinleyip notlarını aldığı ve sınavda neler soracağını kestireceği bir öğretim üyesi yoktur; onun yerine yaptığı işlerden nasıl memnun edeceğini kestirmeye çalıştığı bir “patronu” vardır. Patronun sınavı yoktur o yüzden de çalışılacak bölüm ya da akılda tutacak belirli kavramlar da yoktur. Patronun neyi ne zaman nasıl beğeneceği de çoğu zaman belli olmaz; bir gün istediğini yarın istemeyebilir ya da aynı şekilde istemeyebilir. Artık yanında kopya çekerken ya da ders dinlerken yardımlaştığı arkadaşları da yoktur. Onun yerine bir şeyler öğrenmek için bin bir ricada bulunduğu ve bir takım şeyleri de bilerek ona eksik öğreten iş arkadaşları vardır. Kişinin okuldan sonraki yaşamı işte bu kurtlar sofrasında geçecektir.
Peki kişi bu yaşama ne şekilde hazırdır ya da değildir? Onun geldiği okul çevresi ve okulda öğrendikleri bu hayatının dörtte üçünün geçeceği bölüme onu ne kadar hazırlamakta ya da hazırlayamamaktadır? Kişi aralarında adeta bir uçurum olan iki hayatı nasıl birbirine entegre edip bu geçiş sürecini atlatabilecektir? Bu iki yaşam arasında neden bu kadar büyük bir uçurum vardır ve bu uçurum gerçekten bu kadar büyük olmak zorunda mıdır? Son sorunun cevabıyla başlamak gerekirse eğer, hayır bu iki yaşam birbirinden bu kadar bağımsız ve kopuk olmamalı diye düşünüyorum. En öncesi okulda öğrenilenler bu kadar teorik ve uygulama alanından bu kadar uzak kalmamalıdır. Öğretilen temel kavramlar kişinin öğrenme sürecine bir baz oluşturmalı ve uygulama kısmı da bu temel üzerine inşa edilmelidir. Bu önerdiğim yöntem belki de bütün eğitim sisteminin baştan gözden geçirilmesini gerektirir fakat zaten köklü bir değişimin esası da bu olmalıdır. Peki değişiklik sadece eğitim sürecinde mi yapılmalıdır? Kesinlikle hayır, bu tür köklü bir değişiklik aynı zamanda iş yaşamında da yapılmalıdır. İş yaşamı da teorik ve sistemli bir çalışma yaklaşımından yoksundur. Akademik yaşamın öğrettiği çalışma sistemi iş yaşamında yoktur. Yapılan işler belki daha iyi organize edilmekte ve sıraya koyulmaktadır fakat odak hep yapılması gereken işlerdedir, bu işlerin niye yapılacağının ve neye yarayacağının mantığı üzerinde pek fazla durulmaz ve bu çalışan kişilere de açıklanmaz. Bu şekilde iş hayatında da bir otomasyon süregelmekte ve kimse neyi niye yaptığının pek farkında olmadan ya da üzerinde durmadan sekiz-altı, sekiz-yedi,sekiz, dokuz, hatta on iki çalışabilmektedir. Bu şekilde bir iş yaşamı kişileri bir süre sonra tatminsizlik, sıkkınlık dolu ve en önemlisi de kişiyi yaratıcı olmaktan uzak bir yaşam biçimine sürüklemektedir.
Aradaki bu büyük fark gösteriyor ki kişi ne yaparsa yapsın okul yaşamı kendisini iş hayatına tam anlamıyla hazırlayamamaktadır. Bu hazır olmayış her iki durumda da geçerlidir. Kişi iş yaşamına ne okulda öğrendikleri kavramlarla ne de okulda alışmış olduğu ilişki tarzlarıyla (patron-hoca; okul arkadaşı-iş arkadaşı) hazırlıklıdır. Bu durum kişi iş yaşamına başlayınca adeta bir şoka neden olur. Çok güzel bir okulu bitirmişken kendisini bir çok şeyi bilir zanneden genç aslında daha yolun çok başında hatta en başında olduğunu görür ve bir anda hiçbir şey bilmediğini hissedip depresyona bile girebilir. Halbuki aslında çok şey öğrenmiştir ama öğrendiklerinin belki yüzde onunu hatta daha azını bu yeni hayatına entegre edebilmektedir. Çünkü görmektedir ki iş yaşamında en çok değer gören şey deneyimdir. Yeterli zamanı doldurmadan aslında yapabilecek kapasitede olduğu iş kendisine verilmez çünkü o işi yapmaya orada daha uzun süredir bulunan iş arkadaşı yetkilidir. Hatta hocasından çekinmeyerek derste söz alıp konuştuğu bir çok zaman olmuştur; ama iş yaşamında yine deneyim kişinin en büyük rütbesi olduğu için en çok söz hakkı yine deneyimlidedir. Söyleyeceği şeyler önemli ve aslında doğru şeyler de olsa bunları konuşmaya kalktığında tepkiyle karşılaşabilir ve takdir görebileceği bir şey bile olsa tam tersi bir durumla karşılaşabilir.
Sonuçta iş yaşamına atıldığı zaman kişi şunları görmektedir: 1. Hayat eskisi gibi değildir ve asla da olmayacaktır; 2. Başarı kriterleri okulda olduğu kadar net değildir çünkü artık insan ilişkileri çok daha fazla öne çıkmış ve bazen yapılan işlerden çok onların nasıl, kimle ve ne şekilde yapıldığı daha da önem kazanmıştır. Kişinin bu süreci öğrenmesi tabii ki zaman alır fakat en kötüsü de kişi bu sistemi farketmeden öğrenir, benimser ve yarın bunun en büyük savunucularından ve uygulayıcılarından biri olur. Arkada bıraktığı okul hayatı artık eskide kalmıştır ve orada edindiği düşünsel ve eylemsel çerçeve de yok olmaya mahkumdur. Okul yaşamı artık belleğinde sadece boş yere kendini yıpratıp çalışmış olduğu sınavlar (şimdi böyle düşünmektedir) ve komik tarzları yüzünden unutulmayan öğretim üyeleri olarak yerini almaktadır.
İşte bu iki yaşam arasındaki geçiş sürecinin hem bu denli sancılı olmaması hem de okul yaşamının kişiye yaşamı boyu rehberlik edebilecek düzeyde bir eğitimi verebilmesi için iş yaşamında ve okul yaşamında gerekli düzenlemeler ve değişiklikler yapılmalıdır. Bu iki yaşam arasındaki uçurumun yerine bir köprü görevi görebilecek bu değişim kişiyi birinden diğerine geçmeye çalışırken hem aşağıya düşme tehlikesinden ve en önemlisi de korku şokundan kurtaracak, hem de kişiye arkada bıraktığı yaşama istediği zaman dönüp değişen ihtiyaçlarına göre almak istediği şeyleri alabilme imkanını verecektir.

Hiç yorum yok: